Türk Eğitimine Vurulan Kilit
Kurtuluş savaşının sona ermesiyle ülkenin tüm eksik yönlerini gören ve bunları yenilemek, değiştirmek için işe koyulan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, eğitime verdiği önemi birçok yerde dile getirmiştir. Bunlardan birkaçını paylaşmak istiyorum.
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırları ne olursa olsun, ilk önce ve her şeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir. Dünyada uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara yaşam ve bağımsızlık hakkı yoktur.”(1)
“İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve uygarlığın gerektirdiği bilimi ve tekniği versin, fakat o kadar pratik bir tarzda versin ki çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun.”(2)
Kurtuluş savaşının en yoğun olduğu dönemde öğretmenler kurultayı yapılacakken ülkenin zor durumda olduğu düşünülerek, kurultayın ertelenmesi düşüncesi oluşur. Atatürk bu düşünceye karşı çıkarak: “Bu kurultayı ertelemeyin, ben de gelip konuşma yapacağım” der, kurultaya katılır ve özetle şunları söyler: Biz ülkeyi düşmandan kurtarmak için varımızla yoğumuzla savaşıyoruz, sizler yani öğretmenler asıl savaş sizin cehalete karşı yapacağınız savaştır. Asıl savaşımız, kurtuluş savaşımız bittikten sonra başlayacaktır. Cahillik yok edilmedikçe ancak yerimizde sayarız.
Atatürk, 20 yıla yakın sürede eğitimin en iyi duruma gelmesini sağlamış, canla başla bu uğurda savaşmıştır. Bu konuda çok çalışmıştır. Neden? Çünkü yukarıda yer verdiğim sözünde ne diyordu: “Asıl savaş cehalete karşı verilen savaştır. Cahillik yok edilmedikçe vermiş olduğumuz silahlı savaşın bir yararı olmayacaktır.” Bu yerine getirilmezse “Tarih tekerrürden ibarettir” savı da yeniden gerçekleşecektir. Atatürk döneminde en iyi duruma getirilen Türk eğitimi, ne yazık ki Ulu Önder’in yaşama gözlerini yummasıyla yeteneksiz, Türklükten uzak bireylerin yönetime gelmesi ve bunların yanlışları arkalığında gerilemiştir.
Bu söylemlerden anlaşılacağı üzere Türk çocuğunun 1938’den bu yana içi boşaltılan, dış güçlere teslim edilen eğitimle Osmanlının son 300 yılındaki duruma çekilmek istenmesi de acı bir gerçektir. Şimdi ulusal profesörümüz Oktay Sinanoğlu’nun da sıklıkla dile getirdiği 1949 yılında kurulan Türk-Abd eğitim komisyonundan söz etmek istiyorum. Öncelikle Oktay Sinanoğlu’nun söz ettiği bilgiyi aktarayım. “Küreselleşme olarak adlandırılan Yeni Dünya Düzeni, büyük bir aldatmacadır. Abd-İngiliz örgütleri, 1950’den bu yana Türkiye’de etkinlikte bulunmaktadırlar. Türkiye’de bu örgütün çalışmaları sonucu yabancı dilde eğitim ihaneti başlamış, kolejler açılmıştır. Bu yıllardan sonra Türkiye sömürge olmuş, üniversiteler bilim adamı yetiştiremez hale gelmiştir. İlk işgal ve ihanet Türkçeye saldırıyla başlamıştır.”(3)
Buradan sonra açılımını yapalım bu işgal meselesinin: 27 Aralık 1949 tarihinde Türkiye ve ABD hükümetleri arasında “Eğitim Komisyonu” kurulmuştur. Dört Türk, dört Amerikalı üyeden oluşan komisyon, ülkemizdeki eğitim kurumlarında yabancı dilde eğitim verilmesi kararını almıştır. Ayrıca komisyona ABD’li birisi başkanlık edecektir. Bu başkanın da oy kullanma hakkı olacaktır!.. Yani 5 ABD’liye karşılık 4 Türk üye. Komisyonun adı: Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu’dur.(Fulbright)
Bu komisyon Türkiye Cumhuriyeti’nin sağladığı parayla uygulamalarını yürütecektir. Komisyon, Türk eğitimini düzenlemek üzere Türkiye Cumhuriyeti ve Abd hükümeti tarafından tanınmıştır. Komisyon karar ve davranışlarında ABD Dışişleri Bakanına karşı sorumludur. Türk Hükümetinin himayesinde, her türlü Türk denetiminin dışındadır. Türk Eğitimi hakkında araştırma yapması, bilgi toplaması, gerekli Amerikan memurlarını uzman ve araştırmacı olarak okul, üniversite ve Bakanlıklara yerleştirmesi ve benzeri etkinliklerini kolaylaştırmak amacını sağlamak için bu komisyon kurdurulmuştur.
Türk Hükümetine bu komisyonun çalışmalarını kontrol ve denetleme hakkı dahi verilmemiştir. Bu özellik göz önüne alındığında Türk milletinin aile yapısı, Türk çocuğunun öğrenme yapısı, kültür yapımız, ilköğretim-lise müfredatından ağır ağır kısırlaştırma yöntemiyle çıkarılmış, yerine bizimle uyumlu olmayan, Batı’nın onlarca yıl önce vazgeçtiği yöntemler hiç denenmeden –kabaca- pat! diye çocuklarımızın önüne konulmuştur. Kendisine, kültürüne, yapısına uymayan bir eğitim-öğretim yöntemiyle karşılaşan Türk çocuğu, süreyle hedefsiz, bilinçsiz, özentili, işine yaramayan bir sürü yığınla kafası dolmuş olarak yaşama girmiştir. İşsizlik, beklentisizlik, ulusal varlığa düşmanlıkta bulunan ögelere kan uykusundaymış görünümünde ses çıkartamama durumları işte bu 50-60 yılda gerçekleşmiştir. Türk toplumu, yıllar geçtikçe ABD’nin istediği tüketim toplumuna dönüşmüştür. Atatürk ilkeleri başta olmak üzere tarihimiz, atalarımız, edebiyat alanındaki başyapıtlarımız bir bir eğitim müfredatımızdan çıkarılmıştır. Bunun sonucunda tarihini bilmeyen, atasını tanımayan, Atatürk’ü özümseyememiş, geleceğinden haberi olmayan, ulusal varlığa düşman olan ögelerle mücadelenin ne olduğunu bilmeyen bir millet ortaya çıkmıştır. Bunun yanında yukarıda sözünü ettiğimiz yabancı dille eğitim yöntemi ve bunun yanında açılan kolejler Türk eğitimine, Türk çocuğuna, Türkçeye balta vurmuş, üçünü de geleneklerinden, toplumundan, özünden uzaklaştırmıştır. Benliğinden uzaklaşan değerlerin yerini ise yabancılıkla doldurmuşlardır. En büyük ihanetlerden birisi de komisyonun almış olduğu yabancı dilde eğitim kararıdır. Yabancı dilde eğitim ihanetini ve yanlışlığını bir sonraki yazımda açıklamaya çalışacağım.
Sağlıcakla kalın.
En önemli ve verimli vazifelerimiz milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak gerek. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk
(1)- (1922)- Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt:I, 1945
(2)- Gazi’nin Nutuklarından Alınmış Vecizeler, Muhit Mecmuası, No:32, 1931
(3)- SİNANOĞLU Oktay, Büyük Uyanış, Alfa Yayınevi, 13. Basım, Sayfa: 112, 113 (Haziran 2006) |